Esenköy Kadınlar Plajı

Varan 1: Esenköy’de denizanalı kadınlar plajı
Yıl 1994. Yalova’nın Esenköy’ünde, kadınlar plajındayım. Çünkü örtülü bir kadınım. Çünkü yüzmeyi seviyorum. Benim gibi, kapalı olan ve kadın-erkek karışık plajlarda denize girmeyen kadınların çokça itibar ettiği bir yer burası. Fakat yine de gelenlerin yüzde 50’si tesettürlü değil; ‘Başımın açık olması, halka açık bir yerde mayo-bikini giymemi gerektirmez’ diyen kadınlar da burada.

Büfeyi işleten bir teyze var; aynı zamanda plajın sorumlusu gibi. O kadar şirret bir hatun ki, sağ olsun, Esenköy sakinlerinin plaja açıktan seyretmeye meraklı tekne sahiplerini püskürtmüş durumda. Allah’tan plaj çok kötü. Kayalıklarla dolu, yerler taş, tek bir kum tanesi yok; çok denizanası var ve Esenköy denizine düşen her şey akıntı nedeniyle buraya doluyor. İyi ki böyle. Zira, iyi bir yer olsaydı, ‘kamuya ait’ deyip, ‘Biz burada da denize gireceğiz’ diye tutturan erkekler olurdu. Oysa şimdi buraya zaten kimse tenezzül etmiyor.

Ben bir palet satın aldım, bu sayede çok hızlı yüzebiliyorum, kıyıdan iyice açılıyorum, kıyıdakiler karıncaya dönüşene kadar gidiyorum, orada kaya da, deniz anası da, ana da, yavru da olmuyor.

İşte bu. Ölürken gözlerimin önünden geçmesini istediğim film şeridi, bu. Üç-dört yıl böyle sürüyor.

Varan 2: Balayında Bodrum ve Ölüdeniz

1. Evlendim, balayındayız. Nedense, Bodrum’dayız. Bir tekne kiralıyoruz. Amaç vakit geçirmek. Adamlar bizi gezdirirken, Ender (kocanın ismi) denize giriyor, ben de izliyor ve tekne demir attığı için kesilen esinti nedeniyle terliyorum. Sonra o kaptana ve yardımcılarına, “Karımın durumu malum, gördünüz yani, tesettürlü, ne yapabiliriz?” diye soruveriyor. Çok girişken.

Kaptan “Ayıpsın kardeş, bizim de anamız bacımız örtülüdür, biz arkadaki odaya gireriz, bacımız rahat etsin” diyor. Oda dediği, iki metrekarelik penceresiz bir yer, ben “Olmaz, hayatta olmaz” diyorum, “Üç kişi oraya nasıl sığacak? Hem nasıl güvenebiliriz?”

Bu kadar itiraz ediyorum da, kıyafetlerimin altına da mayomu giymişim, hatta ‘her ihtimale karşı’ yedek kıyafet almışım… Hani bir fırsat çıkar, bir şey olur… 10 dakika kadar denize giriyorum. Adamlar söz verdikleri gibi teknenin o minicik kâbus odasında bekliyorlar. Üç adam. İki metrekare yer. 10 dakika.

Ne bencillik ama. Şu memleket evladına bu kadar çile çektirmek reva mıdır?

2. Ölü Deniz’de, kaldığımız otelin yunus balığı şeklindeki pedallı araçlarını sürerek, kimsenin bizi görmeyeceği kadar açılıyoruz. Yine tedbirli gelmişim. Suya atlıyorum. Biraz yüzüp dalıyorum. Dalgıç kıyafetli bir turist çıkıyor daldığım yerden. “Hello” diyor. “Hello” diyorum çaresiz. ‘Efendim, yazılacak bir günah varsa, Ölü Deniz’in kör noktasında da olsan gelir seni bulur’ oluyorum. Teselli buluyorum.

Varan 3: Kaptan pek tabii erkek, İsmail Türüt’le Rober Hatemo cabası!

İstanbul yakınlarında hafta içi kadınlara hizmet veren bir kadınlar plajı varmış diye duyduk, sevindik. İrili ufaklı kalabalık bir kadın grubu ile birlikte Eminönü’nden kalkan vapura bindik; ben ve bir arkadaşım. Kaptan pek tabii erkek. Vapurun yarısı kapalı kadınlardan oluşuyor. Kaptan arkasını dönüyor, nasılsa bakmıyor diye, yol boyunca oynuyorlar. İsmail Türüt çalıyor, horon tepiliyor, Rober Hatemo çalıyor, sonra Tarkan. Habire oynuyorlar. Bir ara batacağız diye endişe ediyoruz. İndiğimiz yerde kum güzel, deniz de iyi. Fakat gün boyu tekneler kadın getiriyor buraya ve pek tabii tekneyi kullananlar hep erkek. Sahil şeridi geniş, en uçlara gittiyseniz onlarla karşılaşma ihtimaliniz düşük. Ama yine de hoş değil, güvenli değil, gidiş-geliş üç saat horon, kemençe ve İsmail Türüt de cabası. Buna dayanabileceğimi sanmıyorum. Bu kaptanın bir seyir defteri var mıdır, neler yazılıdır üzerine tahminler yürütüyoruz. Esenköy hepsinden iyi, Allah’tan Esenköy var.